Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, “İstanbul üzere Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanı, aday olarak adı geçen bir kişi siyasi yasaklı hale getiriliyor. Siyasi partileri yasaklıyorsunuz, muhtemel rakipleri yasaklıyorsunuz. Bu utanç tablosu ile karşı karşıyayız. Herhalde dünyada örneği yok. İki defa seçilmiş bir belediye liderinin bir de üstüne siyasi yasak kararı alınması aslında tabloyu tamamlıyor” dedi.
Türkiye İşçi Partisi Genel Lideri Erken Baş, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. TBMM’de bugün tamamlanacak olan bütçe görüşmelerini ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki mahkeme kararını kıymetlendiren Erkan Baş, şunları söyledi:
“Türkiye İşçi Partisi milletvekilleri olarak hem kurul sürecinde hem de fırsat buldukça Genel Kurul’da bu bütçenin bir vurgun bütçesi, bir talan bütçesi, bir çökme bütçesi olduğunu, iktidarı kaybetmek üzere olan bir çetenin sarfiyat ayak emekçinin, işçinin, öğretmenin, mühendisin, emeklinin, öğrencinin, işsizin hakkına çökme bütçesi olduğunu anlatmaya çabaladık.
“AKP, MHP ve yürütme tarafından yapılan bomboş konuşmalar”
Sabah son oturumu açan Meclis Başkanı’nın verdiği bilgiye nazaran; bugüne kadar yani bugünü saymadan söylüyor Meclis Başkanı; 134 saat 20 dakika konuşma yapılmış. Türkiye İşçi Partisi ismine bir dakika bile kelam hakkı kullanmamıza müsaade vermediler, konuşmamız engellendi. Artık şunu paylaşayım. Üç milletvekili arkadaşımız Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki müttefikimiz HDP’nin dayanışması ile şahıs ismine konuşmasını yapabildi. Başka arkadaşımız da bakanın hakareti üzerine kelam aldı. Tüm yurttaşlarımız bu gerçeği bilsinler. Bugünü de eklediğimizde 140 saati aşan konuşmalar yapılmış olacak. Çoğunluğu iktidarı desteklemek üzere AKP, MHP ve yürütme tarafından yapılan bomboş konuşmalar. 140 saat. Türkiye Personel Partisi’ne bir dakika bile vermemişler. Bunu hiç kimse İçtüzük’tür, yoldur falan diye bize anlatmaya çalışmasın. Zira biliyoruz ki istendiğinde bunlar aşılabiliyor. Üç sene evvel örneğin; biz bunu bu iç tüzükle, tıpkı iç tüzükle, birebir lider ile yapmıştık.”
“Susturulmak istenen, partinin temsil ettiği toplumsal kesimlerdir”
Belli ki artık Türkiye Emekçi Partisi’nin kendileri için daha büyük bir tehdit olduğunu görüyorlar. O yüzden büyük bir uğraş sarf ediyorlar. Bütün bunlara karşın Türkiye Emekçi Partisi’nin susturulamayacağını söyleyeceğiz. Bu haksız uygulamayı da kamuoyu vicdanına bırakıyoruz. Burada kelam konusu olan Türkiye Emekçi Partisi’nin susturulması değildir. Susturulmak istenen, partinin temsil ettiği toplumsal kesitlerdir. Partimizin temsi ettiği değerlerdir. Türkiye İşçi Partisi emeğiyle, alın teriyle yaşayan onurlu insanların sesidir. Türkiye İşçi Partisi toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle her gün şiddete, baskıya maruz kalan bayanların, LGBTI+’ların sesidir. Türkiye İşçi Partisi eşit yurttaşlık uğraşı veren alevi işçilerin sesidir. Türkiye İşçi Partisi tüm emeklilerin hakkını arayan EYT’lilerin sesidir. Türkiye İşçi Partisi çalışması, sokaklarda dolaşması, sıhhat hizmetlerinden faydalanması, eğitim alması bile engellenen engelli yurttaşların sesidir. Türkiye işçi Partisi tarikatlara, siyasal islama, yobazlığa direnenlerin, laiklik uğraşı verenlerin Meclis’teki sesidir. Türkiye İşçi Partisi adalet için çaba eden yakınlarının hayat hakları elinden alınmış annelerin, babaların, kardeşlerin, eşlerin sesidir. Türkiye İşçi Partisi özgürce akamayan derelerin, kesilen ağaçların sesidir. Herkes bilsin bu sesi susturamazlar. Bu ses susmaz. Biz bundan sonra da gerçek bildiğimizi, inandığımızı söylemeye, tüm yurttaşlarımızın hakları için uğraş etmeye devam edeceğiz.
“Halkın kursağından geçen iki lokmanın birini kursağından çekip alıyorlar ve saraylarına, şatafatlarına, kendi yandaşlarına aktarıyorlar”
Burada bütçe üzerine son değerlendirmemizi yaparken bir gerçeğin daha altını çizelim. Bütçenin yapıldığı yerde halk olmazsa, halkın sesi kesilirse harcandığı yerde de halk olmaz. Pekala nerede halk? Halk bunların aklına sırf ismine bütçe dedikleri bu vurgunu yapabilmek için vergi toplanacağında geliyor. Bunlar halkı yalnızca vergisini verdiği vakit sever. Diğer bir bedelleri, sıkıntıları yok. O yüzden de sarayda yazıp, saray ve etrafında harcadıkları bu bütçeyi minimum fiyattan, çocukların sütünden, ekmekten, kullanılan elektrikten, sudan topluyorlar. Halkın kursağından geçen iki lokmanın birini kursağından çekip alıyorlar ve saraylarına, şatafatlarına, kendi yandaşlarına aktarıyorlar. Bu noktada bize düşen halkın parasına, varlığına sahip çıkmak için bu sürecin öznesi kılmak, bütçe sürecini siyasallaştırmaktır. Biz gayemizi hiç gizlemedik.”
“Vatandaşı bir defa daha kandıralım hayalleri kuruluyor”
“Meclis’te bütçe görüşmeleri yapılıyor. Özeti nedir? Ne oldu? Bütçe tartışmalarıyla halkın boğazındaki lokmaya çöküp, ellerindeki devlet imkanlarını kullanıp halkı susturmaya çalışıyorlar. Bütçe görüşmeleri Meclis’te yaşananın özeti aslında nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor. Ne oldu? AKP buradaki kalabalığına, gücüne güvenerek bağırdı, çağırdı, muhalefeti susturmaya çalıştı. Yetmeyince kaba kuvveti devreye soktu. Burada bir milletvekili vefattan döndü ve daima olarak bir gerginlik çıkartarak, daima olarak bir tansiyon çıkartarak sıkıntıyı galeyana getirmeye çalıştı. Problemin üstünü örtmeye çalıştı. İş yalnızca Meclis mi? Birkaç tane not aldım. Bu 14 günlük Meclis’teki bütçe maratonu devam ederken ülkede neler yaşandı. Bakın, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun, üstelik ailesinin aracılığıyla bir tarikat içerisinde hayatının nasıl karartıldığını daima bir arada gördük. Buna karşı çıkan bayanlara aksiyon müsaadesi vermeyen, saldıran emniyet kuvvetlerinin tarikat pirini desteklemek için aksiyon yapanların önünü açtığını, onlara her tıp özgürlüğü tanıdığını gördük. Sorun yalnızca Meclis değil. Bu bütçe tarikatlara verilen bir bütçedir. Bu bütçe bu memleketin çocuklarının tarikat yurduna düşmesini devam ettirmek isteyenlerin bütçesidir. Burada bütçe görüşülüyor. Çalışanlar Anayasal haklarını kullanıp greve giderken cumhurbaşkanı grev erteliyor. Burada bütçe görüşülüyor. Minimum fiyat terteleniyor. Niçin? Seçim geliyor. Bir taraftan işverenlerin çıkarını korumak lazım. Seçime de minimum fiyatı arttırarak gidelim ki; vatandaşı bir sefer daha kandıralım hayalleri kuruluyor.
“Siyasi partileri yasaklıyorsunuz, mümkün rakipleri yasaklıyorsunuz”
Türkiye artık bir seçim sürecine giriyor. Bu seçim öncesi son bütçe. Pekala nasıl giriyoruz seçim sürecine? Türkiye’nin parlamentoda temsil edilen en büyük üçüncü siyasi partisi için kapatma davası kelam konusu. Seçime giderken Anayasa Mahkemesi’nde bu dava görülüyor. Yetmiyor, İstanbul üzere Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanı, aday olarak adı geçen bir kişi siyasi yasaklı hale getiriliyor. Siyasi partileri yasaklıyorsunuz, muhtemel rakipleri yasaklıyorsunuz. Bu utanç tablosu ile karşı karşıyayız. Bu vesile ile İmamoğlu davasına ait birkaç şey söyleyeceğim. Herhalde dünyada örneği yok. İki defa seçilmiş bir belediye başkanı bir de üstüne siyasi yasak kararı alınması aslında tabloyu tamamlıyor. Karar açıklandığı anda söylemiştik. Bir kere daha tabir edelim. Kimse buna mahkeme kararı demesin. Güya ortada mahkeme varmış, kararı verenler de bağımsız hakimlermiş üzere düşünmeye hiç gerek yok. Bu karar direkt saraydan alınmıştır. Aksini tez etmek mümkün değildir. Artık bu bir tez olarak söylenebilir lakin gazeteci Barış Pehlivan’ın paylaştığı fotoğraflardan öğrendiklerimiz aslında bunun kanıtı üzere. Daha kıymetlisi AKP’nin basit bir siyasi parti olmadığını, iktidarda kalabilmek için her şeyi yapabilecek bir örgüt olduğunu bir defa daha gösterdi. Bu ortada gelirken uyardılar, bu fotoğraflarla ilgili gurur ve saygınlığı zedelediği gerekçesiyle erişim yasağı gelmiş. Fotoğrafların yayınlanmasının erdem ve saygınlığı zedelediği savı var. Nitekim ne diyeceğimi bilemiyorum.
“Bunlar adalete, yaşama ve bayana düşmanlık koalisyonu”
Siz bir mahkemenin üstelik bir siyasiyi yargılayan bir mahkemenin hâkimi, savcısısınız. AKP’li yöneticilerle, vilayet liderleriyle, belediye liderleriyle kol kola geziyorsunuz. Ondan sonra bu sizin erdem ve saygınlığınızı zedelemiyor fakat bunun fotoğrafının yayılması onurunuzu ve saygınlığınızı zedeliyor. O denli mi? Bakın, tıpkı şey 6 yaşındaki kız çocuğunun istismar davasında da var. Çıkmışlar dün diyorlar ki; pirin prestiji zedeleniyor. Yaparken utanmıyorsunuz, yaparken gurur, saygınlık aklınıza gelmiyor lakin beşerler bunu öğrendiğinde gurur, saygınlık aklınıza geliyor. Biz bu türlü bir ülkeyi kabul etmiyoruz. Bu türlü bir ülkeyi reddediyoruz. Davanın hakimi ile ilgili HSK’nın 2015’te cinsel taciz cürmünden bir soruşturma yürüttüğü ve davanın yargıcının değiştirilip bu kişinin özel olarak getirildiği, tıpkı adliye içinde öbür bir mahkemeye tayin edildiği falan… Bakın, bu hata iştirakinin hangi temelde kurulduğunu gösteriyor. Bunlar adalete, yaşama ve bayana düşmanlık koalisyonu.
“Türkiye birden büyüktür, yanlışsız lakin Türkiye altıdan da büyüktür”
Sözlerimi oldukça ihtimamla seçerek ve nezaketimi de bozmadan Altılı masaya da bir davet yapmak istiyorum. Lütfen, herkes aklını başına alsın. Yani iktidar hiçbir ayrım yapmadan tüm muhalefete saldırırken yalnızca masayı, masanın iç istikrarlarını falan düşünen bir karşı duruş yalnızca altılı masaya değil, tüm memlekete ziyan verir. Bakın, en kolayından söyleyeceğim. Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesi yalnızca altılı masada bulunan partilerin üyelerinin seçmenlerinin Ekrem Bey’e oy vermesiyle ilgili değildir. Hatta bir adım daha ileri gideyim. Altılı Masa’nın partilerinden bir tanesi, Saadet Partisi diğer bir adayla İstanbul Belediyesi seçimlerine girdi lakin bugün altılı masada olmayan çok geniş toplumsal bölümler Ekrem Bey’e oy vererek onun seçilmesini sağladı. Münasebetiyle bu atak evet, Ekrem Bey özelinde, Altılı Masa özelinde birtakım yanlar taşımakla birlikte tüm yurttaşlarımızın seçme hakkına dönük de bir atak manasına geliyor. O yüzden bunu daima birlikte püskürtmek durumundayız. Türkiye birden büyüktür, bu hakikat lakin Türkiye altıdan da büyüktür.
“AKP iktidarı ve siyasal İslam, Türkiye’yi o denli bir noktaya getirdi ki; ülkenin her yerinden tarikat ve cemaatlerin pislikleri akıyor”
AKP iktidarı ve siyasal İslam, Türkiye’yi o denli bir noktaya getirdi ki; ülkenin her yerinden tarikat ve cemaatlerin pislikleri akıyor. Her gün farklı bir yerde bu din tüccarlarının halkın dini hislerini istismar eden, orta çağ yobazlarının haberleri patlıyor. Gençler sözün tam manasıyla bu karanlık odaklar tarafından zehirlenmiş. Bunların en büyük destekçisi de AKP. Nereden biliyoruz son 4 yılda Diyanet çeşitli dernek ve vakıflara 356 milyon lira para yollamış. Bu para kimin parası? Bu ülkenin bütün yurttaşlarını, sokaktaki insanın, senin, benim, gencin, hastanedeki hekimin, okuldaki öğretmenin, kasadaki çalışanın, emeklinin, yoksulun bizim paralarımızla bunu din tüccarlarını ayakta tutmaya çalışan bir iktidar var. Bunlar memleketin televizyon kanallarına çıkıyorlar, anlatıyorlar, kendi propagandalarını yapıyorlar. Valiler, kaymakamlar bunları ziyaret ediyor. Zati AKP ilçe binaları ikinci adresleri. Oralarda gezip duruyorlar.
“Tarikatların, cemaatlerin ülkeyi bir ağ üzere sarmasına neden olan AKP’yi kesinlikle yeneceğiz”
Biz tekrar söylüyoruz; bu tarikatların, cemaatlerin bunları Türkiye’nin her yerine yayan ve ülkeyi bir ağ üzere sarmasına neden olan AKP’yi, saray rejimini kesinlikle yeneceğiz. Geleceğe bakan, laik ve sosyal bir devlet isteyen her yurttaş bu uğraşa ortak olmalı. Bu gidişe daima birlikte ‘dur’ demek zorundayız. TİP sonuna kadar bu çabanın bir kesimi olacak. Asla yılmayacağız. Türkiye’yi bu karanlığa mecbur bırakmayacağız. Tam bu nedenle artık AKP tarafından gündeme getirilen anayasa değişikliği teklifine de açık ve net bir biçimde ‘hayır’ diyeceğimizi ilan etmek istiyorum. Biraz önce parti meclisinin son toplantısını yaptığı kıymetlendirme kamuoyu ile paylaşıldı. Anayasayı bir bütün olarak ayaklar altına alan, yasa tanımayan, kendinden öteki kimseye hayat hakkı tanımayan bir iktidarla anayasa değişikliği yapmayı reddediyoruz.” (ANKA)